Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Örneğinde Vakıf ve Sivil toplum Analizi

12 Mayıs 2016

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü 2015-2016 dönemi faaliyetlerimize; 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü 14.00’te, “33. Vakıflar Haftası” bağlamında düzenlediğimiz Prof. Dr. Ramazan Taşdurmaz’ın verdiği “Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Örneğinde Vakıf ve Sivil toplum Analizi” başlıklı konferansımızla devam ettik.

Ramazan Taşdurmaz; siyasî ekonominist  bakış açısıyla ele aldığı Vakıf ve Sivil Toplum konusuna vakıfla ilgili yerli ve yabancı tanımlamaları değerlendirerek başladı. Taşdurmaz;  değişik kaynaklarca yapılan “Sahip olunan bir malın, ideal, felsefî, dinî, insanî, ilmî ve bediî bir nedenle, bir amaca daimi surette tahsisidir.” , “Bir malı insanların faydalanması için, Allah’ın mülkü hükmünde olmak üzere, ferdî mülkiyet sahasından çıkartmaktır.”  şeklindeki birçok vakıf tanımının; bireyin vicdanî ve aklî olarak hür iradesiyle, kendisine ait bir varlığın, mülkün bir kısmını, belli bir amaca yönelik hayır yapmak niyetiyle, geriye dönüşü olmadan, sürekli bir biçimde, bir yönetime, otonom bir yönetime tahsis edilmesi, terkedilmesi anlamını taşıdığını söyledi.

Ramazan Taşdurmaz, kişi, toplumsallaşma, kamu ilişkisinin iktisadi sürecinin Hz. Adem’in Allah’ın evi Kabe’yi  inşa etmesiyle başlayıp, Eski Hint, Eski Mısır, Roma İmparatorluğu ve Türk Medeniyetindeki çizgilerini ve yapılanmalarını özellikle Hz. Muhammed’le başlayan İslam Tarihi ve Osmanlı Türkiyesi döneminde vakıf kurumsallaşmasına nasıl yansıdığını çarpıcı örneklerle ortaya koydu.

Daha Hz. Muhammed’den sonra başlayan vakıf mallarının kişinin nesilleri üzerinden mi yoksa devletin kurumu olarak mı tasarruf edileceği tartışması ve uygulamalarının, iktidar gücü ve sivil toplumun gücüne göre dengelendiğini belirten Taşdurmaz, bu konunun bugün de tam anlamıyla bir kesinlik kazanmadığını söyledi.

Osmanlı Döneminde çok etkili olan vakıfların, fetih yoluyla sahip olunan malların, iktidar ve yakınlarının tasarrufunda olması sebebiyle,  çok büyük oranda üst yöneticiler tarafından kurulduğunu, ticari sermaye ile kurulan vakıfların doğal olarak çok az olduğunu belirtti.

Osmanlı’nın, devletin üstlenmesi gereken eğitim, ulaştırma, sağlık gibi temel hizmetleri hemen tamamıyla vakıflar yoluyla yürütüldüğünü, devletin güvenliği sağlamakla yetindiğini belirten Taşdurmaz, bu durumun ilerleyen süreçte bir hayli istismara uğradığını, buna rağmen sağlık alanındaki vakıf hizmetlerinin bütün dünyaya örnek olacak nitelikte olduğunu söyledi.

Osmanlı’da para fonu olarak görev yapan vakıfların da önem arz ettiğini söyleyen Taşdurmaz, kimsesiz kızların çeyizinden tutun da, zor şartlarda kuşların yemini sağlayan, hizmetçini kırdığı eşyayı ev sahibine tazmin eden vakıflara kadar birçok alanda sosyal yardımı sağlayan bu kurumların kayda değer önemde olduğunu belirtti.

Devletin sermayesinin vakıflara aktarılması ve zamanla vakıf akarlarının istismarı, dumura uğraması ve benzeri sebeplerle, devlette olmazsa olmaz ekonomik gücün Osmanlı’da zayıfladığını, bunu da devletin siyasi gücünü ve varlığını derinden etkilediğini belirten Taşdurmaz, devletin gelirlerinin sanayi ve üretime yönlendirilmesi daha doğru olacaktı görüşünde olduğunu söyledi.

Gerek Osmanlı Türkiyesi’de gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde kurulan ve bir sivil toplum kuruluşu olan vakıfların, dünden bugüne çeşitli tanım ve yönetmelik ve yasalarla hizmet vermeye devam ettiğini belirten Taşdurmaz, yukarda belirttiği tanım çerçevesinde ve devletin adil denetiminin güvencesinde, insanlık için vazgeçilmez önemde kurumlar olarak yaşamaya devam edeceğini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.

Etiket:

Kategori: Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.